İdari Para Cezasının İptali Kulaçoğlu Hukuk Bürosu
Aksine hareket halinde, kullanılmasına yardımcı veya vasıta olan memurlara aylıktan kesme cezası verilebilir. TSK’da görevli devlet memurunun bu eylemi aynı zamanda AsCK’nun 130. Maddesinde yazılı askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu oluşturur. Maddedeki “sövmek” ve “hakaret etmek” fiilleri TCK’nun 125. Maddesinde[148] düzenlenen “hakaret” suçu ile eşdeğer anlamdadır.
AİHM mahkemede olması gereken diğer bir nitelik olan tarafsızlık kavramını objektif ve sübjektif olmak üzere iki ayrı açıdan ele almaktadır. Sübjektif tarafsızlık, mahkeme üyesi hâkimin kişisel tarafsızlığını ifade eder ve aksi sabit oluncaya kadar var sayılır. Objektif tarafsızlık ise kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenim yani hak arayanlara güven veren tarafsız bir görünüme sahip bulunmasıdır. Bunun değerlendirilmesi organik (mahkemenin kuruluş şekli) ve fonksiyonel (görevin yerine getirilme tarzı) yönlerden yapılmaktadır[663]. Bu nedenle burada disiplin mahkemelerinin tarafsızlığını ayrıca tartışmaya gerek yoktur.
- Talimatta belirtilen hükümlere uygun olarak nöbet görevini ifa etmeyen nöbetçi bakımından bu suç oluşur[153].
- Başvuru belgeleri ve inceleme sonuçları olumlu olan derneklere, mülki idare amirince lokal açma ve işletme izni verilir.
- Özbakan’a göre ise tekasül; göreve karşı gevşek davranma, görevin gereklerini yapmada üşengeçlik göstermedir[59].
Bağımsızlıkları bu derece şüpheli olan bir mahkemenin tarafsızlığından söz edilemez[664]. AİHM Bağımsızlıkla ilgili tespitlerin disiplin mahkemesinin objektif tarafsızlığını zedelediğini, bu yapısıyla kişilere güven verecek bir izlenim bırakmadığını belirterek disiplin mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığına karar vermiştir. Maddesinin geniş yorumlanmasına müsait ise de özellikle disiplin hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanması söz konusu değildir. Zira, AİHM, personelin YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilmesi[607], Kara Harp Okulu öğrencisinin disiplin yoluyla okuldan uzaklaştırılması[608], HSYK tarafından meslekten çıkarılma[609] gibi disiplin işlemlerini ceza hukuku yaptırımı olarak kabul etmemektedir[610]. AİHM, idari işlem ve eylemlerden kaynaklanan bazı davaları medeni hak ve yükümlülükler kapsamında görerek 6. Şüphesiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin getirmiş olduğu en temel hak, 2.maddesiyle[497] düzenlenen yaşam hakkı olmuştur. Maddenin ilk cümlesinde “herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır.” Denilerek ayırım gözetmeksizin tüm insanların yaşamını kanun himayesine almıştır. 1.fıkranın 2.cümlesinde de mahkemece yasaya uygun bir suç nedeniyle hükmedilen ölüm cezası dışında hiç kimsenin kasten öldürülemeyeceği yasağı getirilmiştir. Fıkrası; bazı meşru şartların gerçekleşmesi halinde yaşam hakkının sınırlı olarak belirtilmiş olan durumlar çerçevesinde ortadan kaldırılmasının sözleşmeye aykırılık oluşturmayacağını belirtmiştir. Askerliğin, temel hak ve hürriyetleri sınırlayabileceği bir durum da Anayasa’nın 137.maddesindeki kanunsuz emir hâlidir.
Maddesinin açıkça ihlali olduğunu belirterek 3 gün göz hapsi cezasının yok hükmünde sayılarak iptali istemi ile dava açmıştır. AYİM geçişteki bir kararında;“…Tesis olunan disiplin cezası işleminde; savunmanın alınmaması, yetkisiz amirin ceza vermesi, cezada zamanaşımı olması yahut amirin ceza yetkisini aşması gibi haller kanuna açık ve net aykırılık teşkil edeceğinden bu haller verilen disiplin cezasının yok hükmünde sayılmasını zorunlu kılmaktadır[855]” demektedir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi, yargı bağışıklığına rağmen Anayasanın 159 ve 2641 sayılı HSYK Kanununun 12/son maddesine göre HSYK’ nun disiplin cezaları da dahil kararlarına karşı yargı yolu kapalı ise de, Adalet Bakanına hakaret suçundan beraat eden savcıya, aynı sebeple verilen kınama cezasından dolayı, Anayasanın 125. Maddesi karşısında tam yargı davası açılabileceğine ve beraat yönündeki yargı kararında keyfi hakaret ettiği anlaşılan HSYK’nun cezaî işleminden doğan manevi zararın tazmininin gerektiğine karar vermiştir[811]. AYİM iç hukuktaki düzenlemeler göre yaptığı değerlendirmesinde ; “1982 Anayasasının Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar başlıklı 38 inci maddesinin onuncu fıkrasında “…İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Nihaî işleme yönelik hazırlık işlemleri, asıl işlemden bağımsız olarak tek başına hukuki sonuç doğurmadığı, şahsiyet haklarını ihlal etmediği veya hukukî durumlarda değişiklik yaptığından dolayı ayrılabilir işlem kavramı gereği sürecin tamamlanmasından önce dava edilebilirlik vasfı kazanmadığı müddetçe, kural olarak doğrudan doğruya iptal davasına konu olamaz[792]. Bu meyanda, müfettiş/muhakkik/idari soruşturma raporları, hazırlık işlemi mahiyetinde olup kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadıklarından idari davaya konu edilmeleri mümkün değildir[793]. Doğrudan disiplin cezası olarak tesis edilen uyarı işlemlerini, yukarıda açıklanan ikili tasnifin, özellikle ikinci kategorisine dahil ceza tehdidi ve/veya ceza amaçlı ikaz/tenkit/ihtar yazılarından ayırmaktaki güçlük, ilk gruptaki uyarı cezalarının manevi yaptırım sonucuna sahip olması gibi ikinci grubun da manevi etki doğurmasıdır. Ancak her hukuka aykırı işlemin muhatabı üzerinde manevi etkiye yol açacağı göz önünde bulundurulursa, disiplin cezası olarak tesis edilmeyen tenkit/ikaz yazılarının, Kanunda manevi yaptırım olarak öngörülmekle resen ve her zaman disiplin cezası olarak hukuki sonuç doğuran uyarı/uyarma cezasından farkı anlaşılacaktır. Aşağıda açıklanacak olan hata gösterme, tenkit ve muaheze türünden ikaz ve ihtar işlemlerinin ceza sayılmayacağına ilişkin hüküm de dikkate alındığında, her uyarıcı işlemin, yaptırım tehdidi taşısa bile disiplin cezası sayılan uyarı/uyarma işlemi kabul edilmeyeceği ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde, meselâ, bir memura sırf cezalandırmak için tesis edilen atama ve yer değiştirme veya izne göndermeme işlemlerini, disiplin cezası gibi telakki etmek veya aynı hukuki rejime tabi tutmak gerekecektir.
Web sitelerini dünyaya açılması halinde , denetim sağlamak için kullanılan kriminal kodun kırılma olasılığı olduğu için özellikle hayır işleri , gösteri ve bireysel alanda kurulan bahis ve kumar sitelerinin dünyaya açılmasını engellemektedir. Kanada yasalarına göre bilişim ortamlarında oynanan sanal kumar ve pinup giriş ile ilgili oluşan yasaya aykırılıklar için yetkili tek mahkeme “Prince Edwards Island Supreme Court” yani Prens Edward adası yüce mahkemesi görevli mahkemedir. İdari para cezası, idari makamlar tarafından, konusu suç teşkil etmeyip kabahat olarak nitelendirilerek yasaklanan eylem ve davranışlar sonucunda doğrudan yetkili idari makamlarca verilen para cezalarıdır. İdari para cezalarının en önemli özelliği bir suça istinaden değil, kanunen kabahat olarak tanımlanan davranışlar üzerinden düzenlenmeleridir. Kanunda suç olarak tanımlanmış fiillere karşılık verilecek para cezası adli para cezası olarak nitelendirilirken, kabahat olarak tanımlanan fiillere karşılık verilecek para cezası ise idari para cezası olarak nitelendirilir. Her ne kadar adli para cezaları kimi durumlarda hapis cezasına çevrilebiliyor olsa da idari para cezalarının hapis cezasına çevrilmesi mümkün değildir. Kabahatler Kanunu’na göre idari para cezası maktu veya nispi olabilir. Ayrıca kanunda alt ve üst sınır belirlenmesi suretiyle idari para cezasının sınırlandırılması da söz konusu olabilmektedir. [288] Disiplin mahkemelerinin kuruluş amacı 477 SK’nın genel gerekçesinde şu sözlerle açıklanmaktadır; “Askerliğin temeli olan disiplinin sağlanması ve korunması askeri yargının başlıca görev ve gayesidir.
Askeri hâkimlere MSB tarafından verilen disiplin cezalarına karşı mevzuatımızda hiçbir başvuru yolu düzenlenmemiştir. Askeri hâkimlere verilen disiplin cezalarına karşı başvurulabilecek idari veya yargı yolunun düzenlenmemiş olması, 13. Maddenin ihlali olduğu gibi hukuk devleti ilkesi ve hak arama özgürlüğüyle de bağdaşmamaktadır. Mahkeme, kamusal niteliği ağır basan işlemlere ilişkin davaları ise, medeni hak ve yükümlülüklerden kaynaklanan davalar kapsamında görmemektedir. Buna göre, memurluğa girme, yükselme ve çıkarılma ile ilgili davaları 6. Madde kapsamı dışında tutulması, taraf devletlerin egemenlik haklarına saygı gösterilmesinden kaynaklanmaktadır[585].